“Hep aynı hikâye, diye düşünüyor. İnsanlar biner, insanlar iner.
Giderim dururum. Kapıları açarım, kapıları kaparım. Tekrar gider,
tekrar dururum. Tepem atar, birine kornaya basarım. Birinin tepesi
atar, bana kornaya basar. Işık yanar beklerim, ışık yanar giderim.
Karşıdan geçen arkadaşa el ederim.”
Bezgin bir belediye otobüsü şoförü sabahın ilk saatlerinde
besmelesini çekip aracını çalıştırıyor. Duraklar geride kaldıkça içerisi
balık istifinden hallice oluyor. Binen herkesin derdi, telaşı, meselesi
ayrı ama içinde saklı… Bu tuhaf seferin sonunda hayır mı, şer mi
olacak, kimse bilmiyor...
Aslı Tohumcu, bir toplu taşıma aracına biniyor, yolcuların yüzlerine
yakından bakıp zihinlerini tek tek okuyor. Bir otobüs dolusu
insan üzerinden, ülkede yaşananlara, şiddete, hüzne, çaresizliğe,
sevgisizliğe, iletişimsizliğe, duyarsızlığa ve daha nicesine dair çarpıcı
bir tablo ortaya koyuyor.
Taş Uykusu, görmezden gelinen, unutulan, unutturulmaya çalışılan
gerçeklerle bizi yüzleştirecek ve biraz da paranoyaklaştıracak bir
yolculuğun romanı...