“Sıkıntının temelde bir anlam krizine işaret ettiğinden yola çıkarak,
sıkıntı mekânlarına ve zamanla ilişkisine, bir estetik kategori olarak
kullanımına, siyasette uç verdiği anlara, edebiyat ve sinemadaki
temsillerine ve ona karşı sunulan panzehirlere bakmak, bu
coğrafyaya özgü anlam arayışlarına ve çatışmalarına dair kışkırtıcı
sorular ortaya atabilir.” Aylin Kuryel, “Sunuş”tan
Son yıllarda Türkçenin en yaygın kullanılan sözcüklerinden biri,
“sıkıntı”. En yaygın kullanım şekli de: “Sıkıntı yok”! Kalıbın bu kadar
çok tüketilmesi, sıkıntının, sıkıntıların varlığına işaret ediyor olsa
gerek. Zamanımızın kronik kriz hali, sıkıntıyı “toplumsal ortak
duyu” haline getirmiyor mu? Elinizdeki derleme mekâna/zamana,
siyasete, edebiyata ve sinemaya odaklanan dört bölümde, sıkıntının
toplumsallığını ve potansiyelini inceliyor. Yani sıkıntının toplumsal
nedenlerini, görünümlerini ve sıkıntı deneyiminin doğurabildiklerini…
Zira sıkıntı, kimi kuramcılar veya ’68 hareketi “sıkıntı karşı
devrimcidir” dese de, isyana da sevk edebilen bir insanlık durumu.
Taşra sıkıntısından, “sıkıntı” diye hashtag açmaya uzanan gerçeklikleri
var sıkıntının. Orhan Koçak’ın kitaptaki yazısında dikkat çektiği gibi,
“hazza karışmış iç sıkıntısı”ndan, “bildiğimiz düpedüz can sıkıntısı”na,
“herkesten ve her şeyden sıkılma”ya, “sıkıntıdan patlama”ya uzanan
bir duygulanımsal yelpazesi var. Nelerin “sıkıcı” bulunduğu da, çok şey
anlatır bize. Sıkıntı, ondan sıkılmazsanız, çok şey anlatır.Aylin Kuryel’in
derlemesi, Senem Aytaç, Barış Bıçakçı, Sevinç Çalhanoğlu, Ayşe
Çavdar, Begüm Özden Fırat, Emre Tansu Keten, Orhan Koçak, Beno
Kuryel, Efe Murad, Pınar Öğünç, Osman Özarslan, Necati Sönmez,
Asuman Susam, Uğur Tanyeli, Mehmet Fatih Uslu, Sezen Ünlüönen,
Nalan Yırtmaç ve Fırat Yücel’in katkılarıyla.