Annemiz hayatımızdaki en önemli ve en temel kişidir, demek herhalde
abartılı bir ifade olmaz. Onun içinde hayat buluruz, normal şartlarda
bizi ilk o besler. Dünyayı ilk onun gözünden algılar, duyguları ilk onunla
deneyimleriz. Annemiz, bir anlamda bizi hayata hazırlayan ilk dans
partnerimizdir. Ancak bu zorunlu dans, bazı durumlarda keyifli ve
öğretici olmaktan çıkar ve gerçek bir eziyete dönüşür.
Herkesin çevresinde zorba, duygusuz, asabi ya da soğuk bulduğu için
birlikte zaman geçirmekten hoşlanmadığı insanlar vardır. Bu “zor”
kişilerden mümkün olduğunca uzak dururuz. Peki ya bunlardan birinin
çocuğu olarak doğmuşsak ve kendilerinden kaçınma şansımız yoksa?
Sahi, zor olmak ne demektir? Zor bir davranış mıdır kastedilen, zor
bir kişilik özelliği, hatta belki bir kişilik bozukluğu mu? Zor anneleri
sınıflandırmak mümkün müdür? Kaba, ilgisiz, yargılayıcı anneler,
çocuklarının kişilik gelişimini nasıl etkiler? Bağımlı ya da hasta
bir anneyle büyümenin çocuğa maliyeti nedir? Sınır ihlallerinin,
suçlamaların, aşırı taleplerin yetişkinlikte de devam ettiği hallerde,
ilişkiyi tümden kesmek çözüm müdür? Kişi bu yolla özgürlüğünü
kazanabilir mi? Zor bir anneyle büyüyen çocuklar kendileri anne baba
olduğunda, çocuklarıyla nasıl bir ilişki kurarlar? Kuşaktan kuşağa
olumsuz aktarım zincirini kırmak için ne yapılabilir?
Waltraut Barnowski-Geiser ve Maren Geiser-Heinrichs, Zor Anneler’de
zor bir anneyle büyüyen kişilere eski yaralarından kurtulup yeni bir
hayata başlamak için cesaret aşılıyorlar. İkili, ayrıca kendi geliştirdikleri
özgün program yardımıyla, bunu başarmanın somut yollarını gösteriyor.
Zor bir anneyle büyümek zorunda kalmış, geçmişin acı dolu yüklerini
hâlâ omuzlarında hisseden ve bu ağır mirası geride bırakmak isteyen
tüm yetişkin kızlar ve oğullar için rehber niteliğinde bir kaynak.