“Gerçek tevazu, belirli becerilere sahip olduğunuzu söyleyebilmektir. Yani,
gayet güçlü bir bilgi iddiasıdır. Aptalca bir görececilik değil, tanık olmak,
beyan etmektir. İstediğim mütevazı tanıklık türü, konumlulukta ısrar eder; bu
konumun kendisi de miras olduğu kadar gayet karmaşık bir inşadır. Benim
mütevazı figürüm, bilimin inanılır, medeni erkeğinin ‘laboratuvar’ında bir
özne konumuna yerleşmeyen ya da yerleşemeyenlerin ihtiyaçlarını gözeten
araştırmalar yapar.”
Donna J. Haraway, teknobilim, antropoloji, feminizm, felsefe, zooloji gibi
kimilerine göre birbirinden apayrı disiplinleri bir arada düşünebilmenin kavgasını
veren feminist bir düşünür. Her şeyden önce teknolojinin/makinelerin bir yandan
büyük bir iyimserlikle selamlandığı ama bir o kadar da “bize” dışsal, “dışarıda
bir yerde” konumlandırıldığı bir çağın içerisinde sıra dışı bir düşünme pratiğini
tartışmaya açıyor.
Siborg Manifestosu ile Haraway, kendisini izleyen bütün o “insan sonrası”
literatürün yolunu açarak devrimci bir çıkış yapmıştı.
Tıpkı Bir Yaprak Gibi, “primat”, “konumlu bilgiler”, “siborg”, “teknobilim”
gibi kavramlarla konuşan, feminizm-bilim ve siborg-beden ilişkisini yeniden
düşünmeyi öneren Donna J. Haraway’in özel yaşamından, teoloji ile ilişkisinden
eylemciliğine, üniversite deneyiminden öğrencileri ile ilişkisine, biyolojiden
vampir kültürüne kadar çeşitli yaşam kesitleri ve meşgaleleri hakkında tatlı tatlı
anlattıklarından oluşuyor.