Kaldırımın altında cinayetlerden, katliamlardan, sahipsiz cesetlerden,
tuzaklardan, havaya uçan, uçuran, uçurulan hayatlardan oluşmuş,
katılaştıkça katılaşmış, yanık kokan bir alaşım akıyor. Dünya kanıyor,
çürüyor kaldırımın altında; kimse farkında değil. Kaldırımın üstünde
oyunlar oynuyoruz; evlilik oyunları, para kazanma, kaybetme oyunları,
tatile çıkma, dinlenme, yorulma, sevişme, hatta dünyayı değiştirme
oyunları. En fenası, “biz oyunun farkındayız” oyunu.
Behçet Çelik’in 2008 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı’na
değer
görülen kitabı Gün Ortasında Arzu, hem anlatılanların özgünlüğü,
hem de anlatış biçimi ve dilin dönüşümüne sağladığı katkıyla çağdaş
öykücülüğümüzün dikkat çeken kitaplarından biri.
Dünyanın kıyıcılığına karşı kapatılan fallar; babaevine dönüşler,
dönemeyişler; hayatın çoğu zaman eli belinde sorduğu hesaplar;
dibinde sessizce beklenen eşikler; kukumav misali askıda kalışlar; ilk
kez anahtarla açılmak zorunda kalınan kapılar; doğru ritmi bir türlü
tutturamayan kalp atışları; ikili ilişkilerin rengârenk halleri; arkadaş
mavraları…
Behçet Çelik, hayatla aramızdaki bağı elinde tutuyor. Bu bağın bazen
gevşek, bazen gergin bazen de kördüğüm olabileceğini gösteriyor.
Gün Ortasında Arzu, en umulmadık anda çektiğimiz bir iç belki, belki
de bir nefes.